8 Eylül 2010 Çarşamba

İnsan kaderinde yazılmış olan şeyleri aynen yaptığına göre işlemiş olduğu günahlardan dolayı mesul olur mu?

Evet mesul olur. Çünkü kaderdeki bilgi sadece bir ilimdir. İlim ve bilginin ise hiçbir zaman zorlamak gibi bir özelliği yoktur. Önemli olan bize bir seçme iradesinin verilmiş olması ve hiçbir baskı hissetmeden kendi tercihlerimizi kendimizin yapıyor olmamızdır. Herkes kendi vicdanında, baskı altında olmadan tercihlerde bulunduğunu çok açık bir şekilde hisseder. İnsanın hareketlerini yönlendiren, kendi cüz’î iradesidir. Kader, başımıza gelecek hadiseleri Allah’ın ezelde bilmesi ve yazmasıdır. Allah yazdığı için bu şekilde hareket ediyor değiliz. Bilakis irademizle bizim bu şekilde hareket edeceğimizi Allah bildiği için yazmıştır. Onun bilmesi bizim o şekilde hareket etmemizi mecburi kılmaz. Bu Allah’ın ilminin sonsuzluğundan ve geçmiş ve gelecek bütün zamanları kuşatmasından kaynaklana bir durumdur. Olsa olsa O’nun ilminin mükemmelliğini gösterir. Bizim iradesiz ve baskı altında olduğumuzu hiçbir şekilde göstermez. Mesela takvimlerde güneşin ne zaman doğacağı yazılıdır. Biz takvime yazdığımız için güneş o vakitte doğmuyor. Biz o vakitte doğacağını bildiğimiz için yazdık. Bizim bilmemiz ise güneşi o vakitte doğmaya zorlayacak değildir. (Bkz. Tılsımlar, 26. Söz Kader Risalesi)


Kaynak: http://bit.ly/9tD9wo






6 Şubat 2010 Cumartesi

Günahkarlık kimin suçu?

Allah (cc) benim kaderime günah işleyeceğimi yazmışsa, beni neden sorumlu tutuyor?


Takvimde, bugün Güneş’in kaçta doğacağı bir sene önceden yazılmıştır. Güneş bugün doğduğunda “Takvimde yazdığı için doğdu, yazmasaydı güneş doğmayacaktı ” diyebilir miyiz?

Biz, yaptıklarımızı Allah (cc) bildiği için yapmayız. Bilakis biz yapacağımız için Allah (cc) bunu ezelî ilmiyle bilir ve kaderimize yazar. Şayet insan günahı seçmeseydi, kaderinde o günahı işlemeyeceği yazılı olacaktı . Mesuliyet, bilen ve yazanda değil, günahı işleyen ve yazdırandadır.

Hem insan vicdanen kesin olarak bilir ki; yaptı ğı her şeyi kendi iradesiyle yapmaktadır. İsterse içki içer, istemezse içmez. Namazı kılmak ya da kılmamak tamamen kişinin kendi seçimidir. Fakat bazı gafil kimseler sorumluluktan kaçmak istedikleri içindir ki; kendilerini düzeltmek yerine kaderi suçlamak isterler. Allah’ın sonsuz ilim ve adaletine karşı büyük bir ayıp ve haksızlık ederler... (devamını oku)

1 Şubat 2010 Pazartesi

Bedihi kader ve nazari kader nedir? Örneklerle açıklanabilir mi?

Bedihi kader ve nazari kader nedir? Örneklerle açıklanabilir mi?

Cevap:
Bedihi kader, gözle görünen apaçık kader manasına gelir. Kader ise ölçü demektir. Bununla kasd olunan ise, yaratılmış şeylerdeki gayet muntazam ve gözle görülen ölçülerin bunların önceden var olan bir kader ölçüsü ile yaratıldığını göstermesidir.

Nazari kader ise, nazarla yani düşünerek anlaşılan kader demektir. Yani yaratılmışların gözle görülen ölçülerinde tecelli eden kaderden yola çıkarak, "demek ki, o canlının bütün tarihçe-i hayatı dahi bir kaderin nizmına tabidir" diye düşünerek anlaşılan kader, nazari kaderdir.

Üstad Bediüzzaman bu meseleyi ağaç misali üzerinden Kader Risalesi'nde şöyle açıklıyor:

"Bedihî kader ise, o çekirdeğin tazammun ettiği (içindeki) ağacın, maddî keyfiyat ve vaziyetleri ve heyetleridir (maddi biçim ve şekilleridir) ki, sonra göz ile görünecek.

Nazarî ise, o çekirdekte, ondan halkolunacak ağacın müddet-i hayatındaki geçireceği tavırlar, vaziyetler, şekiller, hareketler, tesbihatlardır ki, tarihçe-i hayat namıyla tabir edilen vakit-bevakit değişen tavırlar, vaziyetler, şekiller, fiiller; o ağacın dalları, yaprakları gibi intizamlı birer kaderî mikdarı vardır." (26. Söz- Risale-i Nur)

Sadaka kaza belayı nasıl def eder?

Sadaka kaza belayı nasıl def eder? Kader değişir mi? Kader önceden belli midir?
Kadere inanmak gerekir mi?

soruların cevapları videoda. hemen tıkla...

http://video.google.com/videoplay?docid=-3262206197381791064&hl=tr#

21 Ocak 2010 Perşembe

KADER KONUSU İLE İLGİLİ KUR'AN AYETLERİ

Hiç şüphesiz, Biz her şeyi kader ile yarattık. (Kamer Suresi,49)

Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır. (Kamer Suresi, 52)

Küçük büyük herşey satır satır (yazılı)dır. (Kamer Suresi, 53)

De ki: "Allah'ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler. (Yunus Suresi, 49)

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

"Hani kız kardeşin gezinip; "Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa." (Taha Suresi, 40)

Allah'ın izni olmaksızın hiç bir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz. (Al-i İmran Suresi, 145)

Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Alah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 154)

Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel, O'nun Katındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz. (En'am Suresi, 2)

Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler.) (A'raf Suresi, 34)

Biz kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık. (Hicr Suresi, 4)

Hiç bir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler. (Hicr Suresi, 5)

Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın. (Neml Suresi, 75)

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)

Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı muhakkak (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu. (Taha Suresi, 129)

İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu. (Yunus Suresi, 19)

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiç bir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)

Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yunus Suresi, 107)

"Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz." (Hud Suresi, 34)

Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tesbit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir. (Mü'minun Suresi, 43)

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir. (Kasas Suresi, 68)

... Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. (Ahzap Suresi, 38)

Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)

İnkâr edenler dediler ki: "Kıyamet-saati bize gelmez." De ki: "Hayır gaybı bilen Rabbime andolsun o muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da daha büyük olanı da istisnasız mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (Sebe Suresi, 3)

Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herşeyi bilendir. (Tegabün Suresi, 11)

Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En'am Suresi, 59)

İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır.(İsra Suresi, 83)

İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur. (Fussilet Suresi, 49)

Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. (Mearic Suresi, 19)

Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. (Mearic Suresi, 20)

İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır.(Nur Suresi, 11)

İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir. (İsra Suresi, 11)

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)

Kâfirlerin buluğa ermeden ölen çocukları cennete mi gidecek?

Soru

Kâfirlerin buluğa ermeden ölen çocukları cennete mi gidecek?

Kâfirlerin buluğa ermeden ölen çocuklarının ahiretteki durumları nasıldır?


Cevap


“Ki doğrusu bir günahkâr, başkasının yükünü (günahını) yüklenmez!” (Necm, 38)

“Müşriklerin çocukları cennet ehlinin hizmetçileridir.” (Taberani)

Âlimlerin ittifakıyla kâfirlerin buluğa ermeden ölen çocukları hakkındaki en kuvvetli görüş “Müslüman olmayanların çocuklarının da cennete gideceği”dir. Nitekim babasının işlemiş olduğu bir günahın cezasını çocuğun da çekmesi Cenab-ı Hakk’ın adalet ve hikmetine zıttır.

Bir kısım alimler ise; müşriklerin çocuklarının A’raf'ta olacaklarını söylemiştir. Bu görüş, çocukların cennette olacaklarını söyleyen birinci görüşle birleşmektedir. Çünkü A’raf'tan sonra gidilecek yer cennettir.


Müşriklerin Ölen Çocuklarının Ahiretteki Yeri adlı makalemizden bu konu hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.

İnsanın günahı istidad ile işlemesi ne demektir?

Günahı istidad ile işlemek
Kader Risalesinde geçen, "İnsanın günahı istidad ile işlemesi ne demektir?

Cevap:
Sualinizde bahsettiğiniz cümlenin aslı, Kader Risalesi’nde şöyle geçer:

“Fakat seyyiatı (kötülüğü) isteyen, nefs-i insaniyedir. Ya istidad (kabiliyet) ile, ya ihtiyar ile (tercih ederek)... Nasılki beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır (kokuşur). O siyahlık, onun istidadına aittir.” (26. Söz)

Aynı bahse ışık tutacak bir yer, 13. Lem’a’da şöyle geçer:

“(İyiliklerde) İnsan, onda hakikî fâil olamaz. Ve nefs-i emmaresi de hasenata (iyiliğe) tarafdar değildir, belki rahmet-i İlahiye onları ister ve kudret-i Rabbaniye icad eder. Yalnız insan, iman ile, arzu ile, niyet ile sahib olabilir. Ve sahib olduktan sonra, o hasenat ise, ona evvelce verilmiş olan vücud ve iman nimetleri gibi sâbık (geçmiş) hadsiz niam-ı İlahiyeye (ilâhî nimetlere) bir şükürdür, geçmiş nimetlere bakar. Va'd-i İlahî ile verilecek Cennet ise, fazl-ı Rahmanî ile verilir. Zahirde bir mükâfattır, hakikatta fazıldır (ihsandır).” (13. Lem’a)

Bunlardan anlaşılan şudur:
İnsan nefsi, insanı kötülüğe sevk edecek bir fıtratta yaratılmıştır. “Muhakkak ki, nefis kötülüğü çokça emreder.” (Yusuf Suresi, 53) ayeti, nefsin bu hâline işaret eder. Fakat Allahu teala, insanda nefsin yanında kalb, akıl, sır gibi insanı hayra sevk eden başka manevî cihazlar da yaratmış ve insanı nefsiyle mücadele etmeye davet etmiştir. İnsana düşen vazife, nefsinden gelen ve onu kötülüğe sevk eden bu emirleri dinlememektir.

İnsanın nefsi ile diğer latifelerinin, hayra veye şerre yönelik olma noktasındaki farklarına İhlas Risalesinde Üstad Bediüzzaman şöyle işaret eder: “Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı itham etmem (suçlamam). Risale-i Nur'un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve heva ve hiss ve vehim bazan aldatıyorlar.”

Ayrıca Allahu Teâlâ, nefse iflah olmaz bir günah telkincisi değil, aksine terbiye edilebilen ve çok yüksek kemâlâta ulaşabilen bir vaziyet vermiştir. Şems suresi 9 ve 10. Ayette “Onu (nefsi) temizleyen kurtuluşa ermiştir. Onu (günahlarla) örten ise zarar etmiştir” buyrularak buna işaret edilmiştir.

Hatta nefsin arındırılıp yükseltilmesiyle bütün diğer duyguların üzerinde bir makama çıkabildiğine, Üstad Bediüzzaman, Cennet Risalesinde şöyle temas eder: “Nefs-i insaniye; sırr-ı câmiiyet (çok kabiliyetlilik) itibariyle, tezekki etmek (kusurlarından arınmak) şartıyla bütün letaif-i insaniyenin (ruhtaki manevi duygularının) fevkıne (üstüne) çıktığı gibi.”

İşte bu noktaları dikkate aldıktan sonra diyebiliriz ki; Hiç düşünmeden nefsinin arzularına uyan kişi, nefsinin istidadıyla günaha dalmış olur. Fakat düşünerek, bir tercihte bulunarak nefsinin kötülük arzularına uyan kişi de ihtiyar ile işlemiş olur. Aslında, istidadıyla işlediği günahta bile bir ihtiyar söz konusudur. Yani bilmeden ve zorla işlemiş değildir. Zaten bilmeden ve zorla olsa, o zaman kötülük işlemiş sayılmaz. Hem ihtiyarıyla işlediklerinde de nefsin günah istidadı söz konusudur. Dolayısıyla, istidadın galib geldiği tercihlerinde istidad ile işleme; ihtiyar ve iradenin açıkça kullanıldığı tercihlerinde ise ihtiyar ile işleme söz konusudur diyebiliriz.